Bu bölümde
yalnızca mide ve duodenumun yenidoğan dönemine ait obstrüktif lezyonları
anlatılacaktır.
5.1. YENİDOĞANIN MİDE ÇIKIŞI OBSTRÜKSİYONLARI
Yenidoğan
döneminde gastrik çıkış obstrüksiyonları çeşitli nedenlerden dolayı olabilir.
En sık
sebep infantil
hipertrofik pilor stenozudur. Diğer sebepler arasında antrum ve pilorun
intrinsik
konjenital
obstrüksiyonları; pilorik bölgenin duplikasyonu , mide volvulusu, piloru
tıkayan
aberan pankreatik
doku, çift pilor ve retrograde duodenogastrik invaginasyon sayılabilir.
Antrum ve pilorun konjenital intrinsik obstrüksiyonları:
Bu bölgenin
obstrüksiyonlarının terminolojisi konusunda literatürde çok fazla karışıklık
vardır.
Aplazi,
atrezi ve diyaframlar olmak üzere üçe ayırarak sınıflanabilir . Bu patolojilerin
üçü de
pilorda
ve antrumda tariflenmişlerdir. Antral veya diğer bir deyişle prepilorik
olanlar pilorik
olanlardan
daha sıktır ve lezyonların 2/3 ü diyaframlar şeklindedir. Aplazik barsağın
her üç
tabakası
da yoktur ve bazen kapalı iki üç arasında 1-2 cm lik uzaklık bulunabilir.
Atrezide
serozal
ve müsküler tabakalar intakttır, fakat mukozanın yokluğundan dolayı lümen
devamlılığı
mevcut değildir.
Diyafram veya diğer adıyla membranlar (web) genellikle perforedirler ve
bu
nedenle
obstrüksiyon inkomplettir. Membranın histolojik incelenmesinde adele fibrilleri
yoktur,
sadece mukoza
ve submukoza görülür.Atrezi ifadesi bazan aplazi ve atrezinin her ikisi
için de
kullanılmaktadır.
Pilorik atrezi
çok nadir bir hastalıktır. Sindirim kanalının tüm atrezilerinin %1'inden
daha az
kısmını
teşkil eder. Antral lezyonlar pilorik olanlardan ve membranöz olanlar da
solid olanlar
dan daha
fazla görülür.Etiyolojisi bilinmemektedir. Epitelyal proliferasyon fazından
sonra
rekanalizasyon
yetersizliğinin buna sebep olduğu öne sürülmektedir. Annede polihidramnioz
hikayesi
vardır ve bebekler sıklıkla düşük doğum ağırlıklıdır. En belirgin şikayet
safrasız
kusmadır.
Üst abdominal distansiyon, gözle görülebilen gastrik peristaltizm ve respiratuar
distres
bulunabilir. Geçikmiş vakalarda metabolik alkoloz gelişir. Direkt karın
grafisinde
sadece gazla
dolu mide görünür. Bir baryumlu tetkik genellikle gerekli değildir ve bazen
zararlı
olabilir;
yapılmış ise obstrüksiyonun yerini gösterir. Antrum veya pilorun perfore
veya
inkomplet
membranlarında teşhis geçikebilir. İnfantil hipertrofik pilor stenozu veya
duodenal
atreziyi
taklit eder şekilde, erkenden mevcut olabildiği gibi hayatın 8. dekadına
kadar tanısı
geçikebilir
de. Bu şekildeki parsiyel obstrüksiyon durumlarında, üst sindirim kanalının
radyolojik
ve endoskopik tetkiki tanıda yardımcı olabilir.
Tedavisi
cerrahidir. Mide distansiyonu için nazogastrik boşaltma yapılır ve gerekiyorsa
ılık
serum fizyolojik
ile irrigasyon önerilir. Dehidrasyon ve metabolik bozukluk düzeltildikten
sonra
web eksizyonu,
piloroplasti, gastroduodenostomi veya gastrojejunostomi operasyonlarından
birisi uygulanır.
İnfantil hipertrofik pilor stenozu(i.h.p.s.):
İlk klinik
tarif 1627 yılında Hildanus'a atfedilmektedir. Lobker'in 1898 de yaptığı
gastrojejunostomi
ilk başarılı cerrahi tedavidir. Ramstedt 1911 de halen kullandığımız standart
cerrahi
teknik olan piloromiyotomiyi tarif etmiştir.
İnfantil
hipertrofik pilor stenozu A.B.D.'de yaklaşık 1000 canlı doğumda üç olarak
görülmektedir.
Erkek çocuklarda görülme şansı kızlardan dört kat fazladır. Ailesinde pilor
stenozu
görülenlerde, bu hastalığın ortaya çıkma ihtimali çok artmaktadır. Hastalık
özofageal
atrezi,
malrotasyon ve diyafragmatik herni ile beraber bulunabilmektedir.
Hipertrofik
pilorik stenozun gelişmesinde immatür veya dejenere pilorik nöral elementler,
özel
besleme
rejimi (meme ile besleme), artmış maternal veya infantil gastrin seviyesi
ve anormal
gastrin-sekretin
endokrin etkileşimi gibi faktörler ileri sürülmüş ama hiç birisi tam bir
etiyolojik
faktör olarak doğrulanamamıştır. Ayrıca bu hastalarda nöropeptiderjik innervasyon
hatası,
0 ve B kan gruplarıyla ve üçüncü trimestirdeki maternal stress ile yakın
ilişki de rapor
edilmiştir.Hipertrofik
pilorun histopatolojik incelenmesinde adale fibrillerinin total sayısında
artış olmaksızın
hipertrofi görülür. Pilorik müsküler hipertrofinin doğumdan sonra geliştiği
kabul edilmektedir.
Çünkü semptomlar çoğunlukta hayatın 2. haftasından sonra belirmektedir.
Doğumda
da semptomatik lezyona sahip olduğu bildirilen çok nadir vakalara rağmen
hipertrofik
pilor stenozu
için konjenital tabiri uygun değildir. Patolojinin altında yatan temel
problemi
pilorik
mukozanın redundant olmasına bağlayanlar da vardır. Bunların iddiasına
göre bu gevşek
mukoza ödeme
sebep olup obstrüksiyon yapmakta ve buna sekonder olarak da müsküler
hipertrofi
gelişmektedir. Bu patogeneze inanan bazı pediatristler tedavide noncerrahi
bir yöntem
olarak uzun
süreli likid besinlerle beslenmeyi önermektedir; fakat sürenin uzunluğu
ve
morbiditesinin
çok fazla olması nedeniyle bu tedavi şekli bunu önerenler tarafından bile
kullanılmasına
engel teşkil etmektedir.
Kusma temel
şikayettir.İ.h.p.s.lu bir infantta tipik olarak kusmalar hayatın 2.-3.
haftasında
başlar.
Daha öncesine ait şikayet mevcut değildir. Kusma daima safrasız ve güçlü
projektil
vasıftadır.
Beslendikten sonraki 30-60 dakika içerisinde görülür ve infant daima açtır.
Kustuktan
hemen sonra da emme arzusu içindedir. Kusmuk bazen kahverengi olabilir
bu
proksimaldeki
gastritten dolayıdır.
İnfantil
hipertrofik pilor stenozunun teşhisi genellikle fizik muayene ile konur.
Gastrik peristaltik
dalgalar
dışarıdan görülebilir. Hipertrofiye olmuş pilorun oliv (zeytin tanesi)
şeklinde palpe
edilmesi
tanı koydurucudur. Oliv göbeğin üst ve sağında, derin palpasyon ile aranır.
Bu sırada
bebeğin
gevşemesi için bir emzik veya sedasyon gerekebilir.
Klinik olarak
hikayesi uyan fakat olivi palpe edilemeyen vakalarda laboratuvar yardımcı
olur.
Eskiden
ilk yapılacak işlem, bir üst sindirim kanalı baryumlu kontrast çalışması
iken şimdi
bunun yerini
ultrasonografi(USG) almıştır. Ultrasonografide pilorik çapın 14 mm' den,
adale
kalınlığının
dört mm' den ve uzunluğun 16' mm den fazla olması durumunda teşhis konur.
Sonografik
çalışma ile karara varılamayan durumlarda gastrik kontrast radyografi gerekebilir.
Burada büyük
bir mide ve zayıf gastrik boşalma vardır. Pilorik kanal uzamış, daralmış
ve
yukarıya
doğru yer değiştirmiştir (şemsiye belirtisi).Görülebilecek bir hiatal herni
kronik
kusma sonucu
gelişen sekonder bir lezyon olabilir.
Hastalığın
süresi ve kusmanın sıklığına bağlı olarak çeşitli derecelerde dehidratasyon
bulunur.
Kusma ile
primer olarak H+ ve Cl- kaybedelir, Na+ ve K+ kaybı daha azdır.Sonuçta
hipokloremi
ve metabolik alkaloz gelişir, Cl- seviyesinin düşmesi renal olarak HCO3-
ve Na+
reabsorbsiyonunu
artırır bu da alkalozu kötüleştirir. Bu sırada idrarla K+ atılımı artırılır
ve
oluşmuş
alkaloz hipokalemiyi, hipokalemi de alkolozu kısır bir döngü şeklinde etkiler.
Ameliyat
öncesinde sıvı ve elektrolit düzensizliği düzeltilmelidir. Bu bebeklerde
sıvı eksiği
düzeltilirken
yüklenme olmamasına azami dikkat gösterilmelidir. Hipokalemi için KCl verilir.
Alkalozun
düzeltilmesinde serum fizyolojik veya 1/2 lik solüsyonlar genellikle yeterlidir.
Ciddi
Cl- eksikliğinde
intravenöz amonyum klorür verilebilir fakat genellikle gerekmez.
Hastaya yapılacak
cerrahi işlem piloromiyotomidir.Burada tüm pilor adelesi mukozaya kadar
pilorik
kanala parelel şekilde kesilir ve bu kesilen adelenin arasından mukoza
dışarıya doğru
prolabe
olur; mukozaya dokunulmaz.Pilorun duodenal ucu duodenum içerisine bir forniks
gibi
girdiğinden
piloromyotomi esnasında duodenal mukozanın perfore olmamasına özen göstermek
gerekir.
Herhangi bir perforasyon durumunda perforasyon yeri ve üzerindeki adele
kapatılıp,
pilor 90-180
derece çevrilerek başka bir yerden yeniden piloromiyotomi yapılır. Bazı
cerrahlar
ise sadece
mukozal defektin kapatılmasının yeterli olduğu görüşündedirler.
İnfantil
hipertrofik pilor stenozunun ayırıcı tanısında safrasız kusma yapan cerrahi
ve cerrahi
olmayan
sebepleri düşünmek gerekir. Bunlar arasında
1-Hatalı besleme
2-Generalize ve lokalize enfeksiyonlar genellikle üriner enfeksiyon
3-Pnömoni ve konjenital kalp hastalıkları
4-Sentral sinir sistemi hastalıkları
5-Renal patolojiler
6-İnfektif gastroenterit
7-Primer gastroözofagial reflüks
8-Endokrin hastalıklar genellikle adrenogenital sendrom
9-Gastrik antral web
10-Ektopik pilorik pankreas
11-Pilorik duplikasyon kisti söylenebilir.
Mide Duplikasyonu:
Kistik veya
tübüler olabilirler. Tübüler duplikasyonlarda gastrik lümenle ilişki bulunabilir.
Duplikasyonun
yerine göre safralı veya safrasız kusmaya neden olurlar. Cerrahi olarak
tedavi
edilirler.
Mide Volvulusu:
İlk defa
1866 da Berti tarafından tarif edilmiştir. Organoaksiel ve mezenteroaksiel
olarak
meydana
gelebilir, çok nadiren de her iki aks etrafında oluşabilir. Primer semptom
kusmadır.
erken teşhis
gereklidir, çünkü ciddi gastrik hemoraji ve nekroz gelişebilir.Tedavisi
cerrahidir.
5.2 YENİDOĞANIN DÜODENAL OBSTRÜKSİYONLARI
Yenidoğanın düodenal obstrüksiyonları aşağıdaki şekilde sınıflanabilir.
A-İntrinsik düodenal obstrüksiyonlar
Düodenal atrezi ve stenoz
B-Ekstrinsik düodenal obstrüksiyonlar
Annular pankreas,
malrotasyona bağlı düodenal obstrüksiyon (Ladd bandları), arteria
mezenterika
süperior sendromu, düodenal duplikasyon
İntrinsik
düodenal obstrüksiyonlar
Düodenal atrezi ve stenozlar:
Düodenal atreziler Gray ve Skandalakis'e göre 3 sınıfa ayrılırlar.
Tip1 atrezide mukoza ve submukozadan oluşmuş intakt bir diyafram veya membran vardır.
Tip2 atrezide
düodenumun iki kör ucu kısa bir fibröz kord ile birbirine bağlıdır ve mezenter
sağlamdır.
Tip3 atrezide uçlar birbirinden ayrıdır ve mezenter defekti vardır.
Stenozlarda
ise dar bir lümen vardır ve dışardan düodenuma bası yapan patolojilere
eşlik
edebilir.
Düodenumun
atrezi ve stenozları genellikle ikinci kısmında görülür. Konjenital düodenal
obstrüksiyon
insidansı 20.000 de bir civarındadır. Tandler'e göre rekanalizasyon hatası
düodenumda
obstrüksiyona neden olmaktadır. İntrinsik düodenal obstrüksiyonlarla birlikte
Down sendromu,
malrotasyon anomalileri ve konjenital kalp hastalıkları birarada bulunabilir.
Prenatal
olarak düodenal atreziler maternal USG ile tanınabilir. En önemli semptom
kusmadır.
Distal intestinal
atrezilerde doğumdan 5-6 saat hatta 1-2 gün sonra başlayan kusmaların aksine
düodenal
ve proksimal jejunal atrezilerde doğumdan kısa bir süre sonra kusma görülür.
Kusmuk
safralıdır.
Hastanın başvuru süresi ile uyumlu olarak dehidratasyon bulunabilir. Bu
bebeklere
ayakta direkt
karın grafisi çekildiğinde tipik olarak ''double-bubble'' çift hava sıvı
seviyesi
görülür.
Karında başka gaz yoktur. Double bubble görüntüsünün görülemediği durumlarda
nazogastrik
sondadan 50cc hava verilerek çekilecek karın grafisinde bu bulguyu elde
etmek
mümkün olur.
Başka kontrast madde ile tetkik gerekli değildir. Konjenital düodenal
obstrüksiyonlarda
sıvı elektrolit dengesizlikleri düzeltildikten sonra cerrahi olarak
düodenodüodenostomi
veya düodenojejunostomi yapılır.
Düodenal
stenozlarda parsiyel obstrüksiyon tablosu vardır ve teşhis geç çocukluk
dönemine
kadar geçikebilir.
Teşhiste üst sindirim kanalının radyokontrast çalışması faydalı olur.
Ekstrinsik düodenal obstrüksiyonlar
Annular pankreas:
Annular pankreas,
hem komplet hem de parsiyel düodenal obstrüksiyona sebep olabilir.
İntrauterin
hayatta pankreas dorsal ve ventral olmak üzere iki tomurcuk halindedir.
Dorsal
pankreas
düodenumun dorsal duvarından, ventral tomurcuk ise düodenum ve hepatik
divertikül
arasındaki
açıda, orta hattın sağından doğar. Bu iki tomurcuk rotasyon yaparak birleşir
ve
pankreası
oluşturur. Annular pankreas bu rotasyon ve füzyon sırasında meydana gelecek
hatalardan
kaynaklanır ve düodenumu bir halka gibi sararak düodenal tıkanıklığa sebep
olur.
Klinik tablo
düodenal atrezi ve stenozlardakinin aynısıdır. Tedavide pankrease dokunulmaz,
düodeno-düodenostomi
şeklinde by pas yapılır. Annular pankreasta, pankrasın cevrelediği
düodenum
kısmında genellikle stenoz da mevcuttur.
Malrotasyona bağlı düodenal obstrüksiyon:
Malrotasyonda
normal yerinde olmayan çekumdan karaciğere doğru peritoneal bantlar uzanır
ve
düodenum
üzerinden geçerken bası yapıp, parsiyel veya komplet düodenal obstrüksiyona
sebep
olur. Bunlara
Ladd bandları denir. Klinik tablo düodenal atrezi ve stenoza benzerlik
gösterir.
Kolon grafisinde
çekumun normal yerinde olmadığının görülmesi tanıda yardımcıdır. Üst
sindirim
kanalı kontrast tetkikinde de düodenum ve jejunum sağ üst kadranda görülür.
Tedavide
bu bandlar
eksize edilerek düodenum serbestleştirilir.
Arteria mezenterika superior (A.M.S) sendromu:
Çoğunlukta
erişkinlerde görülür. Normalden daha dar açı ile aortadan çıkan. A.M.S
düodenumun
3. kısmına bası yaparak parsiyel obstrüksiyon oluşturmaktadır. Tedavide
düodenal
serbestleştirme
ve intestinal bypas yapılır.
Kaynaklar:
1. Lister J, Irwing I M,(Editors): Neonatal Surgery. Butterworth & Co Publishers,London, 1990
2. Welch
KJ,Randolph JG, Ravitch MM (Editors):Pediatric Surgery. Year Book Medical
Publishers,
Chicago,1986.
3. Ashcraft
KW, Holder TM,(Editors):Pediatric Surgery. W.B.Saunders Company,
Philadelphia,
1993